Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, TRT Haber’de İnce Çizgi programına katılarak gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kamu görevlilerinin maaşlarından sözleşmeli personelin durumuna, kamudaki kılık-kıyafet özgürlüğü için başlattıkları imza kampanyasından öğretmenlerin ek ödeme ve Şubat atamasına kadar birçok konuda açıklamalarda bulunan Gündoğdu, yeni atanan bakanlarla ilgili görüşlerini de dile getirdi.
Genel Başkan Ahmet Gündoğdu’nun, İnce Çizgi programında dile getirdiği konu başlıkları ve açıklamaları şu şekilde:
Memur Maaşları
Bunu üç bölümle açıklamak istiyorum:
Bir, 2002’de memurun aldığı maaş, bunun bütçedeki oranı.
İki, 2013’de aldığı maaş, oranı.
Üç, bu maaşların ne kadarı emekliye yansıyor?
Örneğin, bir memurun maaşına 2002’den bugüne yüzde 230 zam geldi diyorlar, bunu Maliye Bakanımız da sıkça dile getiriyor, maliye bürokratları da ama bunun neredeyse 530-540 TL’si ek ödeme, yani emekliye ayrıldığı gün emekliye yansımayan, sadece çalışıyor olmaya endeksli bir maaş. Şunu ifade etmek istiyorum: Bugün 2 bin TL maaş alan bir memur, emekliye ayrıldığı an bu maaşı 1200-1250 TL’ye iniyor. Dahası, sosyal devlet ilkesi gereği çalışmayan eşinden dolayı 159 TL verilen memur, emekliye ayrıldığı gün eş yardımı da kesiliyor; bu maaşlarla ilgili. Burada altını çizmemiz gereken şey, bana göre iktidarın tercihinde sorun var. 2002’den beri birkaç kez kriz oldu, biz bu krizlerde enflasyonun üzerinde maaş alma, enflasyonun altında alma, 3+3 gibi düşük maaşlar almayla... Evet, kriz var ama sermaye sahipleri hiç kriz yaşamadı. Daha açık ifadeyle, 2002’den beri hiçbir krizde batan bir banka duymadık, yüzde 40’tan aşağı da kar açıklayan bir banka duymadık ama konu memur olunca, kriz varken de aman kanaat edin, kriz yokken de. Evet, sıkıntı varsa maaş da almayalım, hep beraber bedel ödeyelim. Sıkıntı yok, Türkiye büyüyorsa, bu büyüme sermaye sahibine oransal ne yansıyorsa bize de bu yansısın boyutuyla bakıyoruz.
Ek Ödeme
2006 yılından geçen yıla kadar 1 milyon 700 bin civarındaki hizmetli, memur, teknisyen, öğretmen, imam, bir kısım mühendisler, önce 40+40 TL ek ödeme, sonra unvanına göre 103, 112, 170 TL, 2010’da 80 TL herkese, geçen yıl 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle öğretmen ve öğretim elemanı başta olmak üzere, bazı mesleklere sizin başka bakanlıklarda unvanınızı bulamadık denilerek diğer çalışanlara yapılan ek ödeme, o maaş hiyerarşisindeki dengeyi alt üst ettiği için, bu sürecin en mağdurları maaş boyutuyla, ek ödeme boyutuyla öğretmen ve öğretim elemanları olmuştur.
Atama Bekleyen Öğretmenler
Giden Bakanımıza Allah selamet versin, gelen Bakanımız inşallah başarılı olur. Giden Bakanımız, yani o kadar doğru bir adamın paydaşlarıyla ilişki kuramayıp ve bu ülkenin topyekûn bütün yetişmişlerini yetiştiren öğretmenlere bakışındaki sorun, 4+4+4 gibi dört dörtlük bir eğitim sisteminin bile yeterince tadını çıkarmamamızı beraberinde getirdi.
Ben, ‘öğretmen, memur ya da ter akıtan herkes, hangi bakan hangi çalışanına hangi işi verdi de onlar yapmadı’ sorusunun özel olarak öğretmenler için sorulması gerektiğine inandım ve defalarca, yüzlerce kez bunu sordum. Evine iş götüren tek meslek mensubu öğretmen olmasına rağmen o bakışı sağlayamadık. Bundan sonra böyle bir iletişim arızası olmayacağını biliyorum, umuyorum, bekliyorum.
Bakanlığın ifadesiyle 120 bin öğretmene ihtiyaç var. Bizim Eğitim-Bir-Sen olarak yaptığımız uluslararası öğretmen araştırmamızda ortaya çıkan tabloya göre, sınıf mevcutlarının, derslik oranının, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının OECD ortalamasını yakaladığında en az 285 bin öğretmene ihtiyaç vardır. Bütün bunlardan hareketle, biz Bakanlığa resmi müracaatta bulunduk, Başbakanımıza da bunu ilettik. Şubat ayında hiç değilse bu ihtiyacın 30 bini karşılanarak yeni eğitim sisteminde boş geçen derslerin ücretli öğretmen uygulaması ve bazen de pedagojik formasyonu olmayan insanlar eliyle yürütmek yerine, kadrolu, bunu hak etmiş, başarıyı elde etmiş arkadaşlar eliyle yürütülmesini, Ağustos ayındaki atamada da çok ciddi atama yapılarak öğretmen ihtiyacının tamamının kaynaktan yetişmiş kadrolu öğretmen olarak istihdam edilmesini önemsiyorsunuz. Biz talep makamındayız. Konuyu eski bakanımıza defalarca taşımıştık, sayın başbakanımıza ben taşımıştım, şimdi yeni bakanımıza da taşıyacağız. Bu konuda bir rapor hazırladık. Bir, atama bekleyen öğretmen adaylarının haklı beklentisi merkezli bir sonuç ortaya çıkıyor. İki, bu öğretmenler atandığında şu anda ücretli öğretmenin girdiği pedagojik formasyonu olmayan ya da boş geçen derslerin dolmasıyla öğrencilerimizin öğretmenine kavuşma merkezli bir tespit yapılıyor. İki açıdan konuya yaklaşıyoruz, yeniden ümidimizi artırarak gerekçeleriyle beraber raporumuzu taşıyacağız.
Ömer Dinçer Çok Çalıştı, Üslup ve Tarzı Sıkıntılıydı
Milli Eğitim Şûrası’nda 4+4+4 önergesine imza atan ve Genel Kurul’da bunu savunan benim. Bu iktidarla sosyal taban örtüşmesinin gereği onların partisi yokken, bizim sendikamız da yokken aynı şeyleri düşündüğümüz konular. Ömer Dinçer’in doğruluğu, dürüstlüğü, bilim adamlığı, özgürlüklere bakışı, Milli Eğitim’de yapmak istediği şeylerle ilgili bir sıkıntı yok. Üslup ve tarzıyla öğretmenler, paydaşlar, biz de dahil hiç uyum sağlanamadı, böyle bir sıkıntı yaşandı.
Memurun İş Güvencesine Göz Koyanlar Var
Hem bu iktidar hem bundan önceki iktidarlar zamanında ‘memur çalışmıyor’ diye bir üretim yapılmış bir şekilde. Buna inanan siyasetçilerimiz, özellikle bazı bakanlarımız bu tez üzerinden şu memuru çalıştırmak için önce iş güvencesini elinden alsak olmaz mı sorusunu yöneltiyorlar zaman zaman. Abant Çalıştayı da, devlet personel sisteminin masaya yatırıldığı bir çalıştaydı. Bakanlık vardı, sendikalar vardı, bürokrasi vardı, burada yine bu cümleler de gündeme getirildi. Biz Memur-Sen olarak iktidarı ve bürokrasiyi orada sahada yaşadığımız gerçekle yüzleştirmeye çalıştık. Çalışmıyor mu diyorsunuz yoksa yeterince memurdan alanıyla ilgili memuriyet yaptığı alanla ilgili verim alamıyor muyuz diyorsunuz diye bir soru sordum. Baktım ki, yüzde 99’u alanıyla ilgili, istihdam ettiği alanla ilgili verim alamama gerçeğiyle yüzleştik. O zaman iş güvencemizle uğraşmayın. Ne yapalım? KPSS’den önce işte sayın vekilin partisinin iktidar olmazdan önce amca, dayı, teyze, halalarının, yeğenlerinin işe dolduğu bir şey vardı. KPSS, torpili bitirmiştir, bu güzel. Ama bir mühendis istihdam ederken, istihdam politikanızda onun alanına yönelik bir tek soruya yer vermemiş ve genel kültürle mühendis istihdam edip sonra da bu mühendis nitelikli değil demek iktidarın kendi yaptığı yanlışı görmemesi demektir.
O zaman birinci gerçek, istihdam politikaları yapacağınız sınav olmalı, yani kesinlikle torpil olmamalı, sınav olmalı ama bu sınav istediğiniz memuriyeti de ölçmeli. Sınavda sorduğunuz soru da memuriyete yansımalı. İkincisi, verimlilik. Bu ülkenin disiplin mevzuatı memurlar üzerinde dövme endeksli. Şöyle yaparsan kapının önüne koyarım. Hiç sevme, hiç çalışmasını görme, motive etme yok. Yeterlilik, yetkinlik gibi konuları masaya yatırdık ve buna paralel sözleşmelilik de gündeme geldi. Sözleşmeliliğin biz daha önce doğru bir şey olmadığını, iktidarın kendi sözleşmeli yaptıkları üzerinden iktidara ispat ettik. Örneğin, sözleşmeli öğretmenler varken, bu öğretmenler kadrolularda daha fazla maaş almasına rağmen ikinci sınıf öğretmendi. Çünkü müdür yardımcılığına müracaat edemez, müdürlüğü müracaat edemez; öğrenci de bilir, halk da bilir. Daha fazla para verip, daha az iş almak ancak böyle olabilir. Biz de bunun üzerine Memur-Sen olarak şu diyoruz: Çalışmayan memur değil, çalıştırmak için gayret sarf etmeyen devlet olgusunu masaya yatıralım.
4/C’liler İçin Çok Çalıştık
Bütün sözleşmelileri, KİT’ler hariç, KİT’lerin kendisine has bir statüsü var ve buralardan kadroya geçelim diye bir talep almıyoruz. Yani kimler var burada? Belediyedeki sözleşmeliler, TRT’deki, Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndaki, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yayınlandığı güne endeksli olmayan 4/C’lilerin işi vardı, devletin kamu işçisiydi, TEKEL’deydi, sabahtan işiniz yok dendi. İşte bu benim suçum değil demenin bir anlamı yok. Bu vatandaşlarımızın işi vardı, büyük bir ekmeği vardı. Şimdi son 3 yılda, 10 aydan 11 aya, bu sene toplu sözleşmede 11 ay 28 güne çıkarttık. Maaşları birkaç yılda 200-300 TL arttı. Ama şu anda aldıkları maaş 1100 TL civarında. Bizim önerilerimiz Sayın Bakana Cumartesi, Pazar günü net yaptığımız KİT’ler hariç bütün sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi, çalışmayan, buna rağmen çalışmayan memur varsa, 300 bin kişide 1 memur, o memuru çalıştırmak, çalışmıyorsa da gerekli işlemi yapmak. Çünkü ne ben yetkili konfederasyonun genel başkanı olarak ne benim üyelerim ne de diğer sendika üyeleri ya da başka memurlar evine haram para götürmek istemez. Ama bu kadar gece gündüz ter akıtıp helal para kazandığımız halde, haram yiyormuşuz muamelesini görmek istemiyoruz. Onun için tek istihdam biçimi 4/A ve çalışmayan memuru çalıştıralım. Buna rağmen çalışmayanlar varsa, hep beraber cezai müeyyidelerini belirleyelim.
Özgürlük İçin 10 Milyon İmza
Bu ülkenin 12 Eylül 2010 referandumuna kadar hem ekmeği hem de özgürlükleri tokatlanıyordu, tokatlanmaya müsaade edilen keyfilik vardır. 10 yılda bir haddi bildirilerek gelmişti, devletin milletiydi. Referandumda bu milletin arzusuyla milletin devletine dönmüştür. Anayasa değişikliği ihtiyacını referandum ortaya koymuştur. Hala siyasi partilerimiz uzlaşıp beceremese de, artık bütün partilerin tabanı partilerinden yeni anayasa bekliyor. Ama bu esnada artık yargı Türk milleti adına karar vermeye başladı, pozitif ayrımcılıkların girdiği, toplu sözleşme hakkının verildiği, demokrasiden, demokratikleşmeden bahsedildiği yeni Türkiye’de hala 82 model bir yönetmelik kadınlar üzerinden bu millete yanlışlık yapmaya devam ediyor. Bu yönetmelik diyor ki, kadınlar başı açık, erkekler bıyıkları üsten alamaz, kadınların ayak topukları şöyle olur, etekleri böyle olur. Neredeyse ayakkabı numarasına kadar karışan bir yönetmelik. İşte Türkiye’nin ekmeğinin büyümesi için mücadele eden sözde özgürlükçü başkanlar bile halkın giyim biçimine gelince devletten yana taraf alıyor. Hangi devlet? Derin devlet. Ben derin devlet istemiyorum. Demokratik devlet, altını çiziyorum, kadına, Bendevi Başkana olduğu gibi birey olarak bakmalıdır, altını çizerek söylüyorum. Evet, ayrımcılık artık sona ermelidir. Kocası Cumhurbaşkanı olabiliyor başörtülü kadının, başbakan olabiliyor, milletvekili olabiliyor, belediye başkanı olabiliyor, memur olabiliyor, bürokrat olabiliyor ama kendisi bunların hiçbirisi olamıyor; bu cinsiyet ayrımcılığıdır. Başı açık kadın bunların hepsi oluyor, kapalı olamıyor. Bu, kadın-kadına ayrımcılıktır. Kaldı ki Belçika’da Merve Kavakçı’yı ayakta alkışlıyor yüzde 99’u Hıristiyan olan Belçikalılar. Bosna Hersek’te Belediye Başkanı başörtülü. Biz artık darbecilere yönetmeliğinizi de alın gidin diyoruz. Şu ana kadar topladığımız imza sayısı 3 milyona ulaştı, 10 milyona ulaştırıp Başbakanlığa götüreceğiz, bunun kaldırılmasını istiyoruz.
Ekmekle Özgürlükler Birlikte Ele Alınmalı
Biz bu ülkenin ekmeğiyle özgürlüklerinin birlikte ele alınmasını istiyoruz. Ekmek büyüdüğü oranda özgürlük genişlerse, Türkiye’nin demokrasisi yeşerir. Dolayısıyla büyük fotoğrafı görmek istiyoruz. Büyüyen Türkiye’de de hak ettiğimiz payı almak istiyoruz. Pastadan dağıtımda, emek-sermaye ilişkisinde Maliye Bakanı ve bürokrasisinin bakışında sorun olduğunu görüyoruz. Tercihlerde sorun olduğunu görüyoruz. Sermayenin anlık çıkışı siyasette daha makbul gözüküyorken, memurun eğitim, sağlık hizmeti gibi yaptığı hizmetler anlık para getirmediği için biraz ikinci planda kalıyor. Türkiye büyüsün, demokratikleşsin, milli gelir artsın, 10 bin dolar değil 20 bin dolar olsun. Ama bu dolar artışını memurların, işsizliklerin, emeklilerin mutfağı da hissetsin istiyoruz. Bu ülkede birçok sıkıntıyı milletimizle birlikte aştık. www.ozgurlukicinonmilyonimza.com adresine girerek imza atabilirler veya Türkiye’nin her yerinde stantlarımızı ziyaret ederek bir barikattan daha bu ülkeyi birlikte kurtarabiliriz.